Çiçek gönder Çiçekçi Çiçekçiler Çiçekçilik Çiçekçiler telefonu Çiçekçiler sitesi, cicekcilik,cicekci,Açık çiçekçi,Tel:05357292994,02164572018: 04/01/2009 - 05/01/2009

Çarşamba

ÇİÇEK SİPARİŞİ

Çiçek siparişi, çiçek gönder, çiçek yolla, çiçek al,

Çiçekçi 24 saat Telefon : 0216 4572018 ''çiçek sipariş'' hattı

Anneler günü çiçek

Çiçek siparişi, çiçek gönder, çiçek yolla, çiçek al, Çiçekci






Genel bilgi..






Ayak yere basarak vücudun tüm ağırlığını taşır. İnsan gövdesinde en ağır görev ayaklara düşer. Yetişmiş bir insanın

vücudunda 206 kemik vardır, bunların neredeyse dörtte biri, 62 adedi ayak ve bacaklarımızdadır. Vücut ağırlığım taşıyan ve

hareketi sağlayan bu organın bakımı ayakkabı ile başlar.

Ayak kemikleri yere düz basmaz. Taban çukuru denilen içbükey bir kubbenin iki ucuna ve kenarlarına basılır. Ayağın taban

kısmının yapısı oldukça karışıktır. Burada birçok kas, kiriş, damar ve sinir yer almaktadır. Vücudumuzdaki kasların

içinde en güçlüsü tabanlarımızda bulunur. İnsanın en hassas bölgelerinden biri olan bu bölgeyi korumak insan hayatı için çok

önemlidir.

Çoğu ayakkabı 'taban' adı verilen ve kullanıldıkça eskiyen kalın bir alt parça ile 'saya' adı verilen ve ayağı saran daha

ince bir üst parçadan oluşur. Ayakkabılar dünyada çok farklı iklimlerde yaşayan insanların yaşam şartlarına göre değişiklik

gösterdiği gibi tarih boyunca moda da ayakkabıların şekilleri üzerinde çok etkili olmuştur.

Gerçi İspanya'daki 12-15 bin yıl öncelerine ait mağara resimlerinde erkeklerde deri, kadınlarda kürkten yapılmış giysiler

görülüyor ama dünyadaki en eski ayakkabı izine, kuruyan çamur içinde sertleşip günümüze kadar kalmış olarak Mezopotamya'da

rastlanmıştır.

Günümüzdeki anlamı ve şekli ile ayakkabının ilk olarak sandalet şeklinde sıcak iklimli ülkelerde ortaya çıktığı sanılıyor.

İlk ayakkabılar ham deri, ayağın girebileceği şekilde bir zarf haline getirilerek yapılırdı. Bu ayakkabılar ayağın altını

kızgın kumlardan, üstünü güneş ve sıcaktan koruyorlardı.

Mısır sanat eserlerinde hükümdar ve tanrılar daima çıplak ayaklı olarak görülürler. Sandaletlerin ise bu devirde sadece ev

içinde giyildiği tahmin edilmektedir. Hititler bugün Anadolu'da çok az da olsa hala kullanılan çarıklara benzer ayakkabılar

giyerlerdi.

Ortaçağda kızı evlenen bir baba onun üzerindeki otoritesini evleneceği adama bir ayakkabı töreni ile devrediyordu. Bugün

bazı Batı ülkelerinde yeni evlenen çiftin arabalarının arkasına ayakkabı bağlama adeti de o günlerden, kız babasının

damadına kızının ayakkabılarından birini vererek, artık onun himayesine girdiğini belirtmesi adetinden kalmadır.

Avrupa'da 11. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar sivri burunlu ayakkabılar moda oldu. Ortadoğu bölgesinde ise ayağı kızgın

kumlardan korumak amacı ile yüksekte tutabilmek için ayakkabılara topuk ilave edildi. Avrupa'da 16. ve 17. yüzyıllarda

bütün ayakkabıların topukları kırmızı renge boyanıyordu.


DÜNYANIN ŞEKLİ.
Yerkürenin yuvarlak olduğunu Avrupalılardan ilk açıklayanlar Kopernik (1540) ve Galile (1640)dir. Bundan çok daha önce

dünyanın yuvarlak olup döndüğünü büyük İslam alimleri mesela, Brûn isbat etmişti. Dünya’nın üzerindeki topoğrafik oluşumlar

ve kendi ekseni etrafındaki batıya doğru dönme hareketi nedeniyle düzgün bir geometrisi yoktur. Geoibs bir biçimdedir.
Kutuplardan basık küresel geometrik şekil "geoid" (Latince, Eski Yunanca Geo"dünya") yani "Dünya şekli" diye adlandırılır.

Yerkürenin yuvarlak olduğunu Avrupalılardan ilk açıklayanlar Kopernik (1540) ve Galile (1640)dir. Bundan çok daha önce

dünyanın yuvarlak olup döndüğünü büyük İslam alimleri mesela, Brûn isbat etmişti. Dünya’nın üzerindeki topoğrafik oluşumlar

ve kendi ekseni etrafındaki batıya doğru dönme hareketi nedeniyle düzgün bir geometrisi yoktur. Geoibs bir biçimdedir.
Kutuplardan basık küresel geometrik şekil "geoid" (Latince, Eski Yunanca Geo"dünya") yani "Dünya şekli" diye adlandırılır.

Yerküremizin bilimsel olarak anlaşılmasına ilişkin ilk görüşler, M. Ö. VI. yüzyılda başını ünlü matematikçi Pisagor’un

çektiği

bir gurup bilim adamı tarafından ortaya atılmaya başlanmıştır. Esasen Ege’nin Samos Adası yerlisi olan Pisagor, ne yazık ki

İtalya’nın güneyinde ki bir Yunan Kolonisi’ne sürgüne gönderilmiştir. Pisagor dünyanın yuvarlak olduğunu savunuyordu, çünkü

ay tutulması esnasında dünyanın ay üzerinde dairesel bir gölge oluşturduğunu gözlemlemişti.
M. Ö. III. yüzyılda İskenderiye’deki kütüphanenin ikinci müdürü olan Eratosthenes, yaz mevsimi ortalarındaki bir gün

dünyanın çapını hesaplamıştır. Bu hesaplamayı gün ortasında güneş ışığının İskenderiye’ye geliş açısı ile, Aswan’in 750 km

güneyi, yani Yengeç Dönencesi’nin bulunduğu yerdeki güneş ışığının geliş açısı arasındaki farktan, dünyanın yuvarlak olduğu

ön kabulüyle hesaplamıştır.





dünya dönmeseydi,


Daha Dünyamız, kendi etrafında dönüşü sırasında yörüngesine göre hafif eğik bir pozisyonda durur. Bu da; ilkbahar, yaz,

sonbahar ve kış olarak adlandırdığımız dört mevsimin oluşmasının tek sebebidir.

Eğer Allah dileseydi, Dünyamız dik dururdu. Ama Dünya yörüngesinde tam dik dursaydı, hiçbir mevsim olmazdı. Dünya'nın her

yerinde sıcaklıklar sabit olurdu. Sonuç olarak, yediğimiz yiyecekten, soluduğumuz havaya kadar bambaşka bir ortamda

yaşardık.

Peki çocuklar, gece ile gündüzün nasıl olduğunu hiç düşündünüz mü? Uzayda her yer karanlıktır. Oysa, uzayın içindeki

Dünyamız'da gece gündüzü, gündüz geceyi takip eder. Sabahları hava aydınlanır, akşam olunca kararır. Peki kapkaranlık

uzayda Dünyamız sabah olunca nasıl aydınlanır?

Bunun nedeni, Dünyamız'ın, yörüngesinde ilerlerken bir topaç gibi kendi etrafında da dönmesidir. Dünya kendi etrafında

döndükçe Güneş'e karşı gelen yüzü aydınlanır.

Oysa, gezegenlerden Uranüs, kendi yörüngesinde yerde yuvarlanan bir top gibi ilerlemektedir. Bu olağanüstü bir duruma

neden olur: Uranüs'ün bir tarafı hep aydınlık, diğer tarafı ise hep karanlıktır.

Peki, Dünya'nın bir tarafında sürekli gündüz, diğer tarafında sürekli gece olsaydı ne olurdu? Kuşkusuz böyle bir durumda

insanların belirli bir uyku saati olmazdı. Herkes farklı zamanlarda uyur, farklı zamanlarda uyanık olurdu. İnsanlar

arasındaki ilişkilerde aksaklıklar olurdu.


Önce sürekli gündüzü yaşadığımızı düşünelim: Rahat uyuyabilir miydik acaba? Ayrıca, sadece gece görebildiğimiz Ay'ı ve

yıldızları hiçbir zaman fark edemezdik. Ya da sürekli karanlığı yaşasaydık? Herşeyden önce Güneş'i, bulutları, gündüz

gözüyle görebildiğimiz güzelliklerin hiçbirini göremezdik.
Uyuma saatlerimiz ile okul saatlerimiz kimbilir nasıl olurdu? Gece karanlığında okula gider ve ders aralarında karanlık

havada bahçede oynamaya çalışırdık.
Ancak bunlardan daha da önemlisi, yaşayabilmek için hem karanlığa hem de aydınlığa ihtiyaçları olan bitkiler kısa zamanda

yok olurlardı. Dolayısıyla bu da canlılığın sonu olurdu.
Ancak, Rabbimiz bizlerin hayatını kolaylaştırmak için geceyi ve gündüzü yaratmıştır. O, bizim için geceyi ve gündüzü

yaratarak, yaşamımızı en güzel şekilde düzene koymuştur. Kuran'da gece ile gündüzün yaratılış sebepleri şöyle

bildirilmektedir.

Dünya Güneşin Etrafında Dönmeseydi

Dünya, Güneş etrafında dönmeseydi, mevsimler oluşmazdı. Hava sıcaklığı hemen her zaman sabit olurdu. Dünya’nın bir

yarımküresi sürekli sıcak bir yarımküresi ise soğuk olurdu. Dünya kendi etrafında dönmeseydi gece ve gündüz oluşmazdı.

Dünya’nın yarısı sürekli gece, diğer yarısı ise sürekli gündüz olurdu. Gece olan yarısı çok sıcak, gündüz olan yarısı ise

çok soğuk olurdu.
sonraki dönemde ise Rönesans sonrasına kadar Yerküre’nin şekli ve özellikleriyle ilgili küçük ilerlemeler kaydedilmiştir.